Oruç Güvenç: Yıllar önce Antalya’da yunuslarla çalıştığımız bir dönemdi. Azize’yle beraber. Dr. Murat Kemaloğlu ile yunus, müzik ve hareket terapi, ergoterapi beraberliğinde, özellikle otistik ve hiperaktif çocuklarla çalışma yaptığımız bir dönemdi. Biz vardık Antalya’ya, Konyaaltı’nda yunus merkezi. Aşağı yukarı 15 metre mesafe ileride yunuslar var, biz havuzun bir kenarındayız, müzik uyguluyoruz, çocuk da karşı tarafta antrenörle yunusun başında.
Geldik, bir çocuk gelmiş Almanya’dan, Sofie isminde. 13-14 yaşında kız çocuğu. Bu çocuk çok çok küçükken, daha 3-4 günlükken veya işte 1 haftalıkken, herpes virüsü musallat olmuş ve beynini etkilemiş, gelişimini engellemiş ve doktorlar kesinlikle bu çocuğun yaşayamayacağını söylemişler. Anne gayreti, bırakmamış, gerekli her türlü şeyi yapmaya çalışmış, çocuk yaşamış. Yürümeyi öğrenmiş, yemek yemeyi öğrenmiş ama hareketleri, tepkileri tipik otistik davranışı. Dışarıdan hiçbir etkiye cevap veremeyecek halde. Ve duymuş yunuslarla böyle bir durum olduğunu, bir finans imkanı da bulmuş, çocuğu getirmiş.
Biz icra ediyoruz müzik, kulağımız da çocukta. Çocuk feryatlar içinde. Bağırıyor, ağlıyor, çığlık atıyor.
Sonradan müşahedemiz şu, çocuğun ayakları yere değmiyor. O özel yelekle suyun içinde, su biraz soğuk. Önünde bir hayvan var anlamını veremediği. Dolayısıyla çocuk için mantıki hiçbir şey yok orada. Bunların verdiği bir panik hali veya bir korku hali olabilir diye düşünüyoruz.
Her neyse biz yatıştırmak için müzik de icra ediyoruz, bana mısın demiyor. O gün öyle geçti ve düşündük buna biz otelde özel bir müzik terapi uygulaması yapalım bu çocuğa. Ve bunu teklif ettik. Aile kabul etti hemen.
Bir otel var sahibesi Alman. Tanıdık da bir arkadaş. Onun otelinde kalıyorlar. Gittik Azize ile. Çocuğun annesi, kardeşi erkek kardeşi, işte otel sahibi, çocuk, Azize, ben, hepimiz bu kadar. Biz icraata başladık. 15-20 dakika çocukta hiçbir tepki yok, bize karşı bir alaka da yok, hoşgeldin de yok.
Bir ara ben bir esere girdim. Onu aktif müzik terapide kullanıyoruz. Bir Kazak Türkleri şarkısı [şarkıyı icra etmeye başlar, kısaca icra ettikten sonra konuşmaya devam eder] Şöyle bir hareket yapıyoruz. Ceneşe diye, yengeyi anlatan bir müzisyenin hikayesi. Bunu…
[Kapı açılma sesi gelir] Merhaba [güler]… tam müzik terapiye başlarken Sedef Hanım geldi. [Sedef Hanım’ın oradaki kişiler ile konuşmaları duyulur]. Sandalye de olur, yer de olur, tabii, nasıl arzu ederseniz.
Antalya’daki bir gözlemimizi anlatıyorduk, bir Yunus terapi sırasında. Bir çocuk, otistik davranış gösteren ama herpes virüsünün etkisiyle gelişimi tamamlanamayan bir kız çocuğu Almanya’dan.
Bunu, bu eseri çalmaya başladığım zaman gülmeye başladı. Annesine sorduk daha önce böyle bir davranış var mı -çünkü bu eserle bağlantılı. “Yok” dedi, “… hiç hiçbir tepki yok. İlk defa oluyor bu.” Peki… Ben birazdan bir daha çaldım aynı eseri. Bu hareketi yaptığım zaman yine gülmeye başladı. Üç dört defa… Haaa, demek ki bundan bir şey oldu.
Ondan sonra durdum, durunca geldi kopuzun tellerini oynamaya başladı. Devam et anlamında. Hep anneye soruyoruz oldu mu olmadı mı, yok, hiçbir yok.
Sonra bu stereotipik gibi, tekrarlayan bir şekilde 20-25 dakika daha sürdü. Artık oyun gibi, ben onu oynattıkça o gülüyor, durdukça gelip oynuyor. Başka hiçbir şeye tepki yok. Devam ediyor.
Ondan sonra bir ara durdu, gözü bir noktaya yöneldi, şu hareketi yapmaya başladı [kafasını öne-arkaya doğru hareket ettirir]. Yine ilk defa.
Ondan sonra yine durdu. “İplik diktim” diye iki kelime söyledi çocuk. Ben çok net duydum. Ötekiler de duydu ama anlamadılar çünkü Almanlar [Güler]. Yani, bazıları anlıyor bazıları anlamıyor, fakat duydular.
Dedim “böyle bir şey söyledi mi çocuk?”, “Hayır” dedi. Almanca bir kelime söylemedi ki… Daha şimdiye kadar, hayatında bir tek kelime söylememiş. Şimdi bir kapı açıldı.
Tabii biz hevesle devam. 15-20 dakika daha ama çocukta başka bir kelime yok. O hareket ara sıra oluyor, başka yok. Tabii ümidimizi kaybetmedik. Kapı açılır ama hemen kapanmayabilir. Derken öteki devam etti, gülme ve oynama devam etti. O gün öyle geçti.
Ertesi gün havuz başındayız yine. Havuz başında bu defa farklı bir Sophie var. Ağlamıyor, gülmüyor, yunusa dokunuyor. Bir değişiklik olduğu muhakkak.
Sonra 2 gün geçti. Gayet iyi gelişme var. Sudan korkuyordu, sudan korkmamaya başladı. Plaja kendi girmeye başladı falan, bunlar hep olumlu ve o gece de ilk defa uyumuş. Hayatında ilk defa o gece rahat uyumuş ve annesi de rahat uyumuş. O iplik gecesi [Güler].
Bir kaç gün sonra abisinin doğum günü kutlaması yapılıyor, bir at çiftliğine gitmiştik. Beraber aynı masada oturuyoruz, karşımda. Baktım ona, iplik diktim dedim. Gülmeye başladı. Ertesi gün havuzda da iplik diktim deyince dönüp arkaya baktı ve güldü. Bu eseri, Ceneşe‘yi çalınca dönüp baktı. Başka ne olursa olsun cevap yok. Sadece bu şarkıya odaklı bir durum.
Neyse uzatmayayım. 2 sene geçti. Hamburg’da ziyaret ettik evlerinde. Çocukta büyük gelişme olduğunu gördük. Annesi her tarafı ipliklerle donatmış [gülüşmeler], boncuklarla filan, böyle hoş bir hal. Ve bir site açmış Sophie’nin sitesi diye internette. Bu olayı anlatıyor.
Şimdi iplik konusuna ordan gelince, Kuran-ı Kerim’de iplikle ilgili bir ayet var, işte “Allah’ın ipine hep beraber sımsıkı tutunun” diye. Araştırmayı devam ettirince Stephan Hawking’in iplik-sicim teorisi var kainat konusunda, onlar ortaya çıktı falan. Derken biz bu konuyu aktif müzik terapiye alalım diye karar verdik.
Şimdi şöyle, çocuk ana karnındayken bir iplik var. Kordon var. Plasenta kordonu. Bu bütün gıdalar, çocuğa lazım olan şeyler bu kordon vasıtası ile çocuğa ulaşıyor. Bazı mutasavvıflar diyor ki, çocuk bu aleme doğduktan sonra yeni bir anne karnına girer. Bu ana karnı ve bu kordon devam eder. Ama çocuk ana karnında bu kordonu görmediği için biz de bu ana karnında bu kordonu görmeyiz. Ama o iplik vardır.
Dolayısıyla biz kendi ipliğimizi arayacağız şimdi. Şöyle tutunacağız o ipliği, şöyle çekeceğiz [yerden yukarı doğru uzanan hayali bir ipi bir eli üstte, bir eli altta olacak şekilde iki eliyle tutar yukarıdan aşağıya doğru yavaş yavaş çeker]. Ya iplik bize gelecek bir şey getirecek ya bizi bir yere götürecek. Her neyse. Onun için ipliğimizi düşünelim ve ipliğimizi tutalım. Böyle bir meditatif çalışma yapacağız şimdi.
Dinleyicilerden biri: O iplik zaten duruyor aramanıza gerek yok
O.G.: İşte hemen yakalayalım [gülüşmeler]. Vaktimizi azlığından onunla meşgul olamadığımız için şimdi birkaç dakikamızı ayıracağız [gülüşmeler]. Evet isterseniz gözlerimizi de kapayalım. Hayal ederek o ipliğin…biz şeyde, Afyonlular evinde bu ipliğin makinesini yapmıştık. Hatırlayanlar vardır.
Dinleyicilerden biri: Yukarıda Hocam makine
O.G.: Burda mı?
Aynı kişi: Yukarıda
O.G.:Aaa bakalım. Bugün belki.. bir dahaki seminere makineyi kuralım. Evet hadi bakalım.