Sempozyum Açılış Konuşması – 21 Ekim 1992

Türk musikisi tarihi ve müzik terapi yalnız bizim için değil, içinde bulunulan musiki kaosu ve kulak sağlığı sebebiyle bütün insanlığın ortak konusu olmuştur.

Oruc Guvenc Sempozyum
Aşağıdaki metin, Rahmi Oruç Güvenç’in 21 Ekim 1992 tarihinde yaptığı sempozyum açılış konuşmasının metnidir.

Sayın dekan, sayın öğretim üyeleri, sayın konuklar. Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Müzik

5.9.1991’de kurulmuş olan merkezimiz için tayin edilen hedefler ve ele alınan konular; esasta sanat ve ilimin özellikle tıp ilminin beraberliğini ortaya koymaktadır,

1880 yıllarında Dülgiel tarafından müzik ile kan dolaşımı, solunum sayısı ve adale tonüsünde değişiklikler tespit edilmiş, 1934’te Phares tarafından psikogalvanik çalışmalar yapılmış, müziğin yoğunluğu ile refleks değişiklikleri bulunmuştur.

EEG, EMG, galvanometre araştırmaları sonucu, yakın zamanda, Avusturya Salzburg üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gerhard Harrer, 65 desibelin üzerindeki seslerin tansiyonu arttırdığını, periferik dolaşımda vazo-konstrüksiyona sebep olduğunu, kalp atımını ve adale tonüsünü arttırdığını, sindirimi zorlaştırdığını tespit etmiştir.

Zaman zaman çeşitli yayın organlarında ve ilmi araştırmalarda rastladığımız kadarıyla, yüksek desibelli müzik, yalnız fizikî değil, psikolojik olarak da insanları etkilemekte ve kişilik bozukluklarına da yol açmaktadır.

Türk Müziği

1992 Mayıs ayında Uruguay ve Arjantin’e seminer, konferans ve konserler vermek için gittiğimde, Arjantin Nasyonal Akademisi tarafından şeref ödülü tevdi edildi. Gerekçesi çok ilgi çekici idi. Şöyle ki: bizim kültürümüz ve sanatımızın bir ürünü olan etnomüzikoloji ve müzik terapi alanında takdir ettiğimiz kıymetler, bu alanda insanlığın ihtiyaçlarına cevap verici mahiyette bulunmuştu. Yüksek volümlü elektronik müziğin insanları ve özellikle gençleri ve çocukları tahrip ettiği endişe ve korkusuna karşı onların iç aleminde Türk musikisi güneş gibi doğmuştu.

Bugün gündemde olan Türk musikisi, bütün tarihî ve tedavi edici misyonu ve imkanları ile etnomüzikoloji ve müzik terapinin ilmi araştırma laboratuvarına girmiş ve tartışmaya açılmıştır,

Türk Müziğinin Geçmişi

Yazılı Kaynaklara göre Uygur Türklerinin bilinen eski müzik belgeleri 6000-8000 yıl öncelere kadar gitmektedir. “Doğu Türkistan Medeniyet Numuneleri” adlı araştırma dergisinin 1985 yılı yayınlanan 1. sayısında yer alan bir incelemede, Hoten vilayetine bağlı Çerçen kazasındaki Mülçe ırmağı mecraında bulunan Mingyarkaya resminde dans eden figürlere rastlanmıştır. Arkeologların ilmi tetkiklerine göre bu kaya resimleri zamanımızdan 6000-8000 yıl öncesine aittir.

Yüzyılımızda Altay Dağlarının Pazırık Vadisi’nde araştırma yapan Sovyet araştırıcılardan Rudenko ve Griaznov, buzların altından bazı kilim parçaları ile çok eski bir Türk müzik enstrümanı olan bir Çeng buldular. Rudenko, o bölgede yaşayan insanların tarihî ve kültürel var oluşlarını M.Ö. 1700 yıllarına kadar götürmekte ve karşımıza Türkler çıkmaktadır.

Türk Enstrümanları

Mehter takımında görülen Çevgan M.Ö. 1134-249 yıllarından beri bilinmektedir. En eski Sıbızgı Batı Türkistan’daki Müminabad kazısından elde edildi. Orta çağda kaval, pişe, çoğur, nay’ı biliyoruz. Batı’da panfülüt denilen, bir dizi kamıştan yapılan miskal de çok eski bir muzik âletimizdir.

Asya Hunlarındaki bilir, orta çağdaki zamr, mizmar, bak, balaban, mey hep aynı türdendir. Bir ağız orgu olan çıpçığ 8-16 yüzyıllar arasında kullanıldı. Asya Hunlarında çeng pek sevilirdi, ilkçağın yatuganı (cetigen) sonraları santur ve kanunu oluşturdu. Safüyyüddin Urmevi’nin icadı olan nüzhe çok sevilen bir âlet oldu. Kopuz çeşitleri (yaylı, üflemeli, parmakla çalınanı, mızrapla çalınanı) ve tar ailesi (dutar, çarta, çeşde…) Türk tarihi boyunca günümüze kadar gelmiştir. Bunlara benzer 4OO’den fazla enstrüman bugün Türk illerinde yaşamaktadır. Anadolu’daki 20-25 musiki aletine nazaran genel anlamda Türk Dünyası’nın enstrüman ve repertuvar zenginliği bir etnomüzikologun bütün zamanını alacak bir araştırma ve bilgi edinme konusu olmaktadır.

Makam Müziği ve Pentatonik Müzik

En eskiden beri Türk musikisi, esasta didaktik, mânevi, terapötik değerleri ile bir insanî telkin ve eğitim etkisi yapmış, Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetleri Anadolu’da Yunus ilâhilerini oluşturmuş, anayurttan gelen büyük kültürle Anadolu, yüce velilere kucak açarak Mevlevi ve Bektaşi müziği ve felsefesiyle Türk klasik musikisine geçiş zemini hazırlanmıştır.

Müzik terapide dünyada oldukça önemli bir yeri olan pentatonik müzik formlarını ilim adamları Türk patenti ile lanse etmişler, Edvard Chavennes, Bela Bartok, Robert Lach gibi araştırıcılar, bu müzik hazinesini Çin hegomonyasından kurtararak Türklere iade etmişlerdir.

Türk Müziğinin Etkileri

Hilmi Ziya Ülken tarafından kaleme alınan İstanbul 1935 baskılı “Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü” isimli eserde dikkat çekici noktalar vardır. 238. sayfada şunlar yazılıdır:

“Garp musikisi islamlarla temastan önce yalnız kilise ilâhilerinden ‘hymne’ ibaretti. Onu mazbut bir nota ile derinleştiren İslam şark musikisi oldu. Sol anahtarını ve beş hatlı notayı (porte) ilk defa islâmlar kullanmışlardır. Bu sırada İslam musikişinaslarından Ebülferec (Ali bin Mehmet Ebül ferec)in “Mecmuatül elhan” adlı eseri ile Farabi’nin “Anasırül Musiki”si tercüme edildi. Tuleytule (Toleda)’de şark musikisinin tesirini gösterecek mühim vesikalar vardır. (Alphonse le Savant)’ın bu sırada yazdığı ve Esquiral kütüphanesinde bulunan büyük bir eserde 1170’de rahip Guy d’Arezzo tarafından icat edilen bir notadan ve ondan önce islamlardan intikal eden beş hatlı ve anahtarlı notadan bahsedilmektedir. Bu kitaba göre magribi havaları ve şark musikisi nazariyeleri garp musikisini, kilise ilahilerinin darlığından kurtarmıştır.”

Merhum Hüseyin Saadettin Arel’in ilmi tetkikleri Arap musikisine, Bizans musikisine, Türk musikisinin çok yönlü etkilerini göstermektedir. Alman sinolog Dr. Eberhart’ın kaleme aldığı “Çin Tarihi” adlı eserde kuzeyden ve batıdan diğer kültür unsurları gibi musiki ve raksın da Çinlileri ne kadar etkilediği gösterilmektedir. Merhume Laika Karabey de bir eserinde doğu Türkistan’da 300.000 kişinin bir meydanda toplanıp bunlardan 2000 tanesinin akortlarını yapıp musiki icra ettiğini belirtmektedir. 2000 kişilik bir saz ve söz takımı bugünün imkanları ile tatbiki çok güç bir olay olsa gerektir.

Kapanış

Türk musikisi tarihi ve müzik terapi yalnız bizim için değil, içinde bulunulan musiki kaosu ve kulak sağlığı sebebiyle bütün insanlığın ortak konusu olmuştur.

Bu sempozyumun bu önemli meseleyi en geniş ve ilmi şekilde ele alacağı ve değerlendireceği inancı ile başarılar diliyor, hoş geldiniz diyorum.

Saygılarımla
Yard. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç

Etiketler: enstrüman, müzik, müzik terapi, Türk müziği
İlginizi Çekebilecek Yazılar
Son Podcast
#175 – Kendimizi Sonsuza Göre Akort Etmek

Rahmi Oruç Güvenç’in 13 Ocak 2013 tarihinde Ankara’da verdiği seminerin ses kaydının ikinci bölümü.

Güvenç, Hz. Muhammed, birlik ve var olanın güncellenmesi hakkında sohbet ediyor.