Gün 50 – Monotoni, Tekrar, Devamlılık

Monotoni’nin kendi içinde ritmi var. Beklemek monotoni. Gaye varsa tamam. Amaçsız veya az amaçla beklemek sıkıntıyı getiriyor.

Monotoni, tekrar, devamlılık - Rahmi Oruç Güvenç, bir seminerde. 23 Nisan 2006, Ankara
Aşağıdaki metin, Rahmi Oruç Güvenç tarafından, 20 Haziran 2017 günü, 114 Gün Sema faaliyetinin 50.gününde yapılan sohbette alınan notlardan derlenmiştir.

Monotoni’nin kendi içinde ritmi var. Beklemek monotoni. Gaye varsa tamam. Amaçsız veya az amaçla beklemek sıkıntıyı getiriyor.

Cenab-ı Allah’ın sanatçı olduğunu görüyoruz. Canımızın sıkılmaması için de envai çeşit sanat eseriyle donatmış. Bugün on yeni gezegen bulunmuş ve bazılarında hayat belirtisi de varmış. Şimdiye kadar duyulmuştu ama hayat belirtisi azdı. NASA direk böyle bildiriyor. Astrofizikçiler ve biyologlar, monotoni dışına çıkan insanlar yeni bir şey bulunca da stabilite değişmeye başlıyor.

Cenab-ı Allah iklimler, gün ve gece imkânları vermiş. Eğer hep gündüz olsa monotoni’nin tezahürü olacak. Gündüz olunca geceyi, gece olunca gündüzü özlüyoruz. Bununla beraber statik yerine harekette, yeniye açılmaya dair özlem geliyor. Bazı görüş sahipleri “İyi ki ölüm var” diyorlar, öte aleme ait merak ve özlem getiriyor. Büyük çapta monotoni’nin önünü alıyor. Ölümdeki belirsizliği, korkuyu aşma durumu olursa, korkudan sonra merak ve bilgi ve özleme duygusu veya akış başlıyor. Böyle bir durum başlayınca yolcular nereye gideceklerini, hatta zamanını biliyor. Korku yerine ilgi, bilgi ve beklenti geliyor.

Özleme ve beklenti duygusu ile hayatımızın monotonluğu değişir. Tembellikten de alıkoyar. Bilginin sonsuzluğu kavramıyla araştırmaya başlayınca, tabii doğru bilgi üzerine, her anın bu bilgiyi edinmeye yönelik değerlendirilmesi şansı olur. Bu bilgi edinme ekstradan değildir. Günlük yaşayışın içinde bir perde aralanmasıdır. O zaman sezgi ve anlayış gelişir.

12 ayın bir ayı Ramazan birden günlük yaşayışa fren yapıyor. İrade kullanma devreye giriyor, alışkanlık değişiyor. Nefsiyle insan baş başa kalıyor. Monotoni değişiyor. Başlangıçta yeme içmeyle ilgiliyken zamanla zikir vs. ile bilinç değişiyor. Mesela kavga edenler: ‘Hiç Ramazanda yapılır mı? Hiç olmazsa ramazanda söyleme vs.’ deniyor. Kutsallık kavramı davranışlarımızı derinden etkiliyor.

Hamburg’da sade bir kilise var. Heykeller filan yok. Papazı da iyi niyetli bir insan. Zaman zaman sema yapıyoruz ve o da çok seviyor. Birkaç sene önce özel bir gün vardı, o görevlendirilmiş. Pek çok papaz ve değişik insanlar geldi, beraber zikir ve sema yaptık. Yine Hamburg’da dua kongresindeydik, pek çok doktor katıldı. St. Michela kilisesinde de yedi dakikalık programlar verildi. Altı-yedi kişiydik. Ortamı değiştirip zikre girdik. İki amigo vardı. Allahu Allah Hu Allah… Biri Yahudi biri İslam, müthiş bir şey oldu. Tarihe kaydoldu. Büyük harpleri [arp] vardı.

Azize Güvenç: Bizden önceki virtüözler çok profesyoneldi. En az 2000 kişiyle [2000 kişilik izleyici ile], beş-altı notalık ilahi ile önce biz ne yaparız diye tereddüt ettim ama sonra muhteşem oldu. Ağlayanlar oldu.

Oruç Güvenç: Buradaki monotoni bambaşkaydı… ve şuur değişikliği oluşturabiliyor. Yalnız psikiyatrik hastalarda stereotipi deniyor, bazı davranışlar manasız tekrarlanıyor.

Allah devamlılığı seviyor. Devam eden ibadeti seviyor.

Devam eden zikrin ne manası olabilir? Aramızda bir kahraman var. Birkaç sene önce bir hasta geliyor. Bağırsakları problemli, altı metre kadar kesilecek. Arkadaşımız soru-cevap sonunda (konsültasyon) tepeden inme direk adama “Sen gece gündüz estağfirullah diyeceksin” demiş, adam da inanmış. Ailesine anlatmış, onlar da inanmış. On beş gün devam edilmiş. Bir analiz yapılmış, hastalık tamamen gitmiş. Bu hasta sonra hastaneyi satın aldı. Tanıştık. Arkadaşımız doğru iş yaptı, sonuç da doğruladı. Monotoni’yi değerlendirirken farklı pencerelerden bakmamız gerek.

Ariflerin Menkıbeleri, 237. Sayfa. Mustafa açtı… 202. menkıbe:

“Yine nakledilmiştir ki: Bir gün Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama: ‘Danişmendler, Mevlana Mesnevi’ye niçin Kur’an diyor?’ diye benimle münakaşa ettiler. Ben kulunuz, onlara cevaben: ‘Mesnevi, Kur’an’ın tefsiridir, dedim.’ diye şikayette bulundu. Babam bunu işitince bir süre sustu, sonra: ‘Ey köpek! Niçin Kur’an olmasın? Ey eşek! Niçin Kur’an olmasın? Ey kahpenin kardeşi! Niçin Kur’an olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından başka bir şey yoktur. Tanrı’nın kelamı onların temiz yüreklerinden kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır.

Şiir:
“Söz kalptedir. Dile, sözü gösteren kanıtlık görevi verilmiştir.”

Bu ister Süryani olsun, ister Seb’ul mesani olsun, ister İbrani, ister Arapça olsun.

Şiir:
“Sen ister öyle ol, ister böyle. Sen canların canısın.
Ey Padişah, hangi dille buyurursan buyur, tatlı dillisin.”

(Gerçeği) görenlerin (eshab-ı iyan) dilinden bu açıklama danişmendlerin kulağına erişince hepsi aptallıklarını ve bilgisizliklerini kabul ederek özür dileyip dostlar dizisine girdiler.

Ariflerin Menkıbeleri, 237. Sayfa. 202. menkıbe

Ariflerin Menkıbeleri, 236. sayfa. 201. menkıbe:

Yine dostların ulularından ve o Seri gibi yoksul olan fakih Siraceddin-i Tatari (Tanrı’nın rahmeti üzerine olsun) rivayet etti ki: Bir gün Mevlana hazretleri bana: “Hazır ol, bu gece seni yanıma alacağım.” buyurdu. Fakih Siraceddin bu haberin verdiği sevinçten nesi varsa hepsini ve giydiği elbiselerini teşekkür borcu olarak müritlere ve yoksullara verdi. Gece olunca, belki Hüdavendigar gelir dinlenir ümidiyle güzel bir yatak serdi. Çünkü, gece ibadetlerinin ve gündüzki sema’ların yorgunluğundan ve bir şey yememekten mübarek vücudu bir kadehin dudağı gibi incelmişti. Birdenbire geldi, bana: “Siraceddin, sen yatağa gir!” dedi. Ben yatağa girdim. Belki gelir ümidiyle sabah ağarıncaya kadar uyumadan yatakta döndüm durdum. Mevlana’nın namazla meşgul olduğunu gördüm. Bu uzun sürdü. Ben: “Ey din sultanı! Bir an dinlen, sabah yakındır. Bu kul seni beklemekten öldü!” diye bağırdım.

O: “Siraceddin, eğer biz uyusak, bu kadar zavallı uyuyana kim deva olur? Çünkü hepsini Tanrı’dan istemeyi, olgunluğa ulaştırmayı ve hepsini cezalardan kurtarmayı, cennet derecelerine ulaştırmayı (yalnız aziz olan Tanrı isterse) ben üzerime almışım.” buyurup, şu gazeli okudu:

“Eğer sen bir iş işlememiş ve hayırdan iflas etmişsen, yine gel.

Biz senin gibi yüz bin tanesinin işini gördük.”

Siraceddin bu haberi dostlara eriştirince, hepsi sevinçlerinden secdeye kapanıp Tanrı’ya şükrettiler.

Ariflerin Menkıbeleri, 236. sayfa. 201. menkıbe:

Dipte başka bir rivayet var. Sayfa bize gücenmesin. 203. rivayet.

Yine Tanrı’nın gizli velilerinden bir aziz şöyle rivayet etti ki:

Bir gün, Mevlana, kalenin hendeğinin kenarında duruyordu. Birkaç fakih, Karatay medresesinden çıktı ve sınav maksadıyla Mevlana’ya:

“Eshab-ı Kehfin köpeği ne renkte idi?” diye sordular. Mevlana: “Rengi sarı idi; çünkü aşıktı. Aşıkların rengi daima benim rengim gibi sarı olur.” diye buyurdu. Bunun üzerine bu fakihler baş koyup mürit oldular.

Ariflerin Menkıbeleri, 236. sayfa. 203. menkıbe:

Oruç Güvenç: Hz. Mevlana’nın cevapları kesin, öğretici, yeni ufuk açıcı, problem çözücü, çıkmazdan çıkarıcı, patinajı durdurucu, blok açıcı ve irşat edici, olgunlaştırıcı…

Bu kadarı yeter…

İlk menkıbede farklı dillerden bahsediliyor. Fakat Allah bütün dilleri biliyor. Kendi dillerinde ibadette bir beis olmadığı anlaşılıyor. Tabii, birleştiricilik itibariyle tek dilde birleşmenin farklı tadı var. Yıllar önce dostluk festivaline Güney Amerika’dan Şamalu’yu davet ettik. TBMM’de vekillere sunduk.

Hülasa Şamalu hakikaten hikmetli insandı. Çok da takipçisi var. Onun bir sözü çok güzeldi:

“Bir toprakta derin tekerlek izleri varsa, orada çok derin tekrarlar vardır.”

Şamalu

Önemlidir.

Gerçekler üzerine devamlılık çok önemlidir. Geçen akşam zaman geldi ben durdurdum, zikirde Azize duramadı. Eve gidene kadar devam etti hücreleri. Tüm beden hücreleri zikre girmiş. Bir kere daha yaşamış. Birinde evde uyurken, “bu kadar hareketli zikri kim yapıyor” diye uyanmış. Uyanıp bilince gelince kendi yapmış olduğunu fark etmiş.

O fizik benlik değil, başka bir şey. Hz. Mevlana, “Ruhun beden atına binmesi esastır” der. O zaman bedenin ruhlaşması söz konusu.

Avatar filminde ejderhaya binince saçını kulağına koyuyor ve bir oluyor. Anlamlı spiritüel bağlantı. Beden ve ruh arasında fark olmadığını görüyoruz. Hz. Mevlana sohbetteyken birden durmuş, bir yere bakıp başını sallamış. “Ne oldu” diye sormuşlar. “Sıtma geldi. Allah’ın selamını verdi. İzin verirsen senin vücudunda bir müddet misafir olmak istiyorum dedi. Kabul ettim” diyor ve titremeye başlıyor.

Klarvoyan adı verilen medyumlar vardır. Başkalarının görmediğini görürler. Aura renklerini görürler. İbn-i Arabi ile de bazı Kuran sureleri insan suretinde konuşurmuş.

Hz. Şems de meleklerle konuşurmuş ve babası da başkaları görmesin diye kızarmış.

Hz. Mevlana sabah namazında Kevser suresi okurken Allah tecelli eder.

Klarvoyanda tekamül arttıkça bu tür bağlantıların artması söz konusu. Bunlar görevle olan şeyler. Bazı insanlara Cenab-ı Allah görevler veriyor ve olağanüstü sayılabilecek özelliklerle taçlandırıyor. İnanmakta güçlük çekenlere de yardımcı oluyor.

Olağanüstü haller inançların aniden değişmesini sağlıyor.

Hz. peygamberin zamanında putperestlik ticareti çok önemli bir ekonomik, ticari olay. Sonra başka tarafa yönleniyor, putlar temizleniyor. Nasıl oluyor?

O zamanki sosyal yaşayışa bakınca, mesela Çağrı filminde, şairlerin çok önemli bir pozisyonda olduklarını görüyoruz. Emirden sonraki en önemli kişiler şairler o zaman. Şiir söylemek, güzel konuşmak birinci derece önemli bir hal. Yemen’de bir kabile var. Benisaad kabilesi. Çocukları güzel konuşmayı öğrenmeleri için oraya gönderiyorlar. Bir rivayete göre Hz. Muhammed de orada kalmış.

Şairler şiirlerini asıyor ve biliniyor. İlk Kuran ayetleri de asılıyor. Şairler arasında panik başlıyor. En önemli meziyetleri olan şiir söyleme olayında, olanların fevkinin üstündeki halini görüyorlar.

En önemli konu yer değiştiriyor. Hz. Muhammed’in tecellisi oluyor. Böylece toplumların kolektif şartlanmalarının bazı etkenlerle değişebildiğini anlamış oluyoruz. Allah’ın izniyle oluyor.

Aramızdan bir dinleyici (Oruç Abinin sohbete dair sorusu veya söyleyeceği olan var mı demesi üzerine): “Yıllarca parapsikolojik konularla ilgili çalıştım. Sarkaç yöntemi üzerinde derinleştim. Auralarını görerek suçluları bulmaya odaklandım. Ama bedel ödedim, pozitif verince negatif alıyorsun.

Garda patlama olmuş. Bir saat önce oradan geçtim. Olacağını hissettim ancak zorluklar yaşadım. Eşimi çocuklarımı kaybettim, bu durumuma karşı çıktılar. Ferdi olarak ne yapabilirim diye sigara bırakma tekniğini öğrettim. Şimdi sizi duydum, buradayım…”

Oruç Güvenç: Türkiye’de peygamberlerin tavsiyeleri tıbbın içinde araştırılacak. Pandülle ben de uğraştım. Kütahya’da bir bey vardı, nefes darlığı çekiyordu. Parmakta negatif dönüş keşfettim, deri üzerine iğne ile uygulama yaptım. Kalbine doğru bir geçiş olmuş, nefes darlığı o anda geçti. Belki denk geldi, tecelli etti.

Tıp bunlarla meşgul olabilir. Ne oluyor? Tıp bu kadar kısa süreli iyileşmeyi nereye koyabilirdi?

Bir bağnazlık var ki… Hak geldi batıl gitti.

Biraz sabır ve kesinlikle ümitsizliğe girmemek çok önemli.

Aileyle beraber bu ahenkli işlerinizi yapabilmek çok iyi olurdu. Mesela pandülle ben uğraşsam Azize memnun olurdu.

Etiketler: 114 gün sema, pandül, radyestezi, takip
İlginizi Çekebilecek Sohbet Notları

Hz. Mevlana Yolu

İradeyi kullanıp hatayı engelleyince istiğfarı yaşar hale gelirsiniz. Allah samimiyetinize bakar. Samimiyet iman ile olur. Iman da aklın ikna olmasıyla olur.

7 gün 7 gece sema

Oruç Güvenç’in 2005 yılında, İspanya Lalita’da düzenlediği 7 gün 7 gece sema etkinliğinden notlar ve izlenimler.

Son Podcast
#173 – Sema

Rahmi Oruç Güvenç’in 1 Aralık 2012 tarihinde Ankara’da verdiği seminerin ses kaydının sekizinci bölümü.
Güvenç semanın tarihçesi, uygulaması ve kendi çalışmalarıyla ilgili bilgi veriyor.