Cennet, Şeytan, Sabır, Akıl

Güvenç, Cennet, Adem, Havva, Şeytan ve sabır, emanet, akıl, cezbe ehli, istiğfar, mümin, varis, reşit konuları hakkında sohbet ediyor.

Aşağıdaki metin, Rahmi Oruç Güvenç'in 1 Aralık 2012 tarihinde Ankara'da verdiği seminerin ses kaydının beşinci bölümünden deşifre edilmiştir.

Cennetteki Yasak Ağaç

O.G.: Şimdi buradan cennete bir yol yapalım mı? Ne diyor cenab-ı Allah? “Ne yaparsanız yapın ama şu ağaca dokunmayın.” Ne yaptı? Çizgi çizdi değil mi? Eyvallah.

Allah o ağacı gösterip ona dokunmayın dediği zaman demek ki o ağaç Adem ve Havva’nın cinsinden değildi. Dıştan bir şeydi. Başka bir şeydi fakat hırs ona yöneltti.

Soru: Peki bu hırs nereden geliyor?

Şeytan Ve Sabır

O.G.: İşte hassas nokta orası. O noktada yine Mesnevi ve Rebabname’den bir şeyler söyleyebiliriz. Tabi burada Şeytan ve yılan sembolleri var. Yılanda nasıl bir zâfiyet varsa Şeytan bunu kullandı diye biliyoruz değil mi? Dolayısıyla olay Şeytan’a geliyor. Sultan Veled hazretleri diyor ki, Şeytan’ın önceki adı Azazil’dir. Azazil bir melek ve bayağı da üst bir melek. Fakat mertebeden düştü, Şeytan oldu. Mertebeden düşüşünü şöyle anlatıyor: Azazil, Şeytan, sabretmesini bilemedi. Cenab-ı Allah Adem Peygamber’i oluşturduğu zaman diyor ya, buna saygı gösterin, secde edin. Azazil bunu istemiyor. “Çünkü” diyor “sabredemedi, onun geri planında ne olacağını beklemedi. Acele etti. Acele ettiği için inkara yöneldi. İnkara yöneldiği için mertebeden düştü. Halbuki bekleseydi, acele etmeseydi, onun arkasındaki hikmeti görecekti.”

Şimdi burada sabırsızlık Azazil’den, Şeytan’dan geliyorsa, ve bu sabırsızlığın sonunda bir iddia makamı ortaya çıkıp da, ben senin kullarını azdıracağım deyip o elmaya, veyahut buğdaya, neyse, o ağaç ne idiyse, ona yöneltiyorsa, Hz. Adem ve Havva’dan önceki hırs itibariyle, sabır makamına kadar gitmemiz gerekiyor şimdi. Şeytan’ın, Azazil’in sabredemediği makama kadar gitmemiz gerekiyor… Bir bakış açısından.

Emanet, Akıl, Temyiz

Şimdi gidelim dediğimiz zaman, Rebabname’den bu sohbete devam ediyoruz, Sultan Veled hazretleri buyuruyor ki, Cenab-ı Allah emaneti dağa taşa, kurda kuşa teklif etti. Emanet daha meçhul, nedir emanet? Fakat hiçbiri kabul etmedi. Yalnız insan kabul etti. Ve açıklıyor. Ben o Rebabname‘yi okuyana kadar emanet konusunda bu kadar net bir ifadeye rastlamamıştım. Nedir emanet? “Emanet” diyor “akıldır.” Aklın iki yönü var. Biri “vehim” adı verilen vesvese, korku, endişe vesaire gibi şeylerle örülmüş bir akıl, diğeri ise insanı insan yapan vasıfların en önemlilerinden biri olan akıl. İşte bu akla istinaden diyor ki “akıl, temyiz kabiliyetidir”. Yani iyiylen kötüyü ayırdedebilme kabiliyetidir. Evet, normal, aranılan akıl bu.

Buna örnek olarak da der ki, bunu gerçekleştirenlerin en önemlilerinden biri Hızır aleyhisselamdır; neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilen. Ve işte, Hızır As. ile Hz. Musa’nın yaptığı yolculuğu anlatır uzun uzun. O yolculuk sonunda Musa Peygamber’in görmediği pek çok şeyi Hızır’ın bildiği, gördüğü anlaşılır. Musa Peygamber fevkalade pişman olur soru sorduğu için filan filan. Uzun bir hikaye, onu Kuran-ı Kerim’den ve tefsirlerden okumamız mümkün. Ve sonra devam eder: Hz. Hızır’da beliren ve de açık şekilde görülen bu iyiyle kötüyü bilebilme kabiliyeti, temyiz kabiliyeti olan aklın başka uygulayıcısı var mıdır? “Evet,” der, “bunlar müminlerdir.” Müminleri uzun uzun anlatır ve müminler sabır makamıdır der. Demek ki sabır makamı, mümin, temyiz makamı, akıl ve emanete kadar bir yol açarak bizi götürüyor bir yere.

Sabır

Böyle olunca sabrın ne olduğunu bilmemiz lazım. Genelde sabır denildiği zaman sanki oturup beklemek anlaşılır. Ben sabrediyorum. Sabır o değil. Tasavvuf erbabına göre sabır, neyin, ne şekilde, ne zaman yapılacağını bilmektir. Hem onun içinde bekleyiş de var, hızlı davranış da var. Şimdi hızlı davranış sabır olur mu? Olur. Nasıl olur? Allah korusun bir trafik kazası olduğunu düşünün. Ne yapacaksınız, acil cankurtaran çağıracaksınız değil mi? “Yok canım, ben sabrediyorum” dediğiniz zaman o sabır olmuyor işte. Onu acilen çağırdığınız zaman o sabır oluyor. Çünkü doğru kararı veriyorsunuz ve doğru uygulamayı yapıyorsunuz. İşte sabır, o ara noktaları iyi bilip, zamanında o davranışı yapabilmekle yakın alakalı.

Cezbe Ehli, Meczup

Ve devam eder Sultan Veled, bu makama nasıl ulaşılır? “Bu makama ulaşmak için” der, “okyanusa dalmak lazım. Enginlere dalmak lazım.” Ve sonra da çok sevindirici bir bilgi verir: “Ama,” der, “gemiyle.” Yani emniyetli bir şekilde girecekisiniz. Tamamıyla çılgın bir şekilde değil. O çılgın şekilde gidenler de var tabi. Onlara tasavvuf aleminde “cezbe ehli” denir. “Meczup” denir. Onlar olmasa zaten bu alem yürümez. Öyle kelle koltukta insanlar olacak. Onlar olmadan yürümez. Yoksa yeknesek robot tipi insanlar olur ki, robot tipi insanlarda emprovize kabiliyeti olmadığı için, hani diyor ya, güzel söz üretemez, güzel söz üretemediği için cevap da gelmez. O cevap da rahmete vesile oluyor. Hz. Mevlana öyle buyuruyor. Güzel söz üretilecek, konuşulacak, cevap gelecek, rahmet olacak insanlık alemine. Hepsi birbirine bağlı.

İstiğfar

Hz. Peygamber’e soruyorlar -özellikle yeniler için bunları konuşmakta fayda var. Diyorlar ki, Allah’ın güzel isimlerini zikretmek mi önemli, yoksa bir temizlenme mantrası olan istiğfarla meşgul olmak mı önemli? O da cevap veriyor: “İstiğfar edilmeden yapılan zikir, yıkanmamış vücuda koku sürmek gibi olur” diyor. Ve ilave ediyor: “Ben bazen kalbimde kara noktalar hissederim. İstiğfara başladığım zaman o gider, temizlenir” der. Ve günde en az 70 defa istiğfar ettiğini söyler. Birçok tasavvuf yolunda bu en az 100 olarak düşünülür ve bir görev olarak öğrencilere verilir. Günde 100 defa, herhangi bir sebebe dayanmadan istiğfar etmek. Yani, estağfirullah diyerek af dilemek.

Bu ne için? Bilerek veya bilmeyerek yapılan hatalar için. Şimdi biz, bilerek yaptığımız hatanın günahının farkındayız. Ama bilerek yapmadığımızın, bilmeyerek yaptığımızın farkında değiliz. Burada cenab-ı Allah çok önemli bir sigorta koymuş. Hz. Peygamber kanalıyla bize gelen bu sigortada bilmeden yaptığımız hatalar için de geçerli bir istiğfar mekanizması var. Onun için Estağfirullah diye çalışalım biraz üzerinde.

Mümin

Sultan Veled’in izinden gittiğimizde, ne diyordu? Mümin sıfatından bahsediyordu. Yani bu iyiyle kötüyü ayırdedecek insan, varlık modelinin mümin olduğunu söylüyordu. Mümin, inanmış kişi. Emniyet duyulan kişi, güvenilen kişi. Allah’ın güzel isimlerinden biri de el mümindir. Yani Allah, bizatihi kendisi inanç sahibidir. Dolayısıyla Ya Mümin ismine biraz müracaat edelim.

Sabır (devam)

Sonra, bu mümin makamına geçiş için sabrı tavsiye ettiğine göre Ya Sabır diyelim, biraz da ona devam edelim.

Şimdi, ema-ül hüsna tertibi yapıldığı zaman sabır ismini en sona koyarlar. Sabır isminden önce başka bir isim vardır Allah’ın güzel isimlerinden. Ya Varis, Ya Reşit, Ya Sabır.

Sabırdan Önce Varis

Varis, veraset. Yani miras gibi birinden birine intikal eden şey. Önce varis olunuyor, yani onu devam ettirme şansı ve hakkı doğuyor. Sonra reşit oluyor.

Sabırdan Önce Reşit

Rahmetli Turgut Baba’nın bir ifadesi vardı. “Reşit olmak, şeytanın vesvesesinden kurtulmaktır” derdi. Esas anlamıyla.

Çünkü sabra giden yolda reşit olunduğu zaman vesvese tesir edemeyeceğinden, teşevvüş dediğimiz hataya düşme oranı azalıyor, veya yok oluyor… ki, sabır emniyet oluşturuyor. Çünkü sabrın emniyet oluşturmasında sabrın tam tersi olan acele, şeytanın. bir organı, bir vasıtası olarak bilinmekte. Cenab-ı Allah, acele değil sabrı tavsiye ediyor. Ama acelenin olduğu yeri tenzih ediyoruz, onu söyledik. Bazı durumlarda acele gerekir. Artık o acele değildir. Gerekliliktir. İşte bunun şuuruna iyi varabildiğimiz zaman zaten reşit olmuş oluyoruz. Yani hür olmuş ve doğru karar verebilme şansına sahip olmuş oluyoruz.

Zaten reşitin bir anlamı da o değil mi? Çocuk 18 yaşından itibaren mahkemede her türlü hakka sahip. Ama 18’den önce yok. Çünkü reşit olma orayla alakalı.

Tasavvufta da böyle bir şey var. Reşit olduğu andan itibaren artık o, mesuliyeti üzerine alabilecek hale geliyor.

Dolayısıyla sabır olabilmesi için reşit ve varis de gerekiyor diyebiliriz.

O zaman üçünü beraber yapalım: Ya varis, ya reşit, ya sabır.

Etiketler: Âdem, akıl, cennet, cezbe, emanet, Havva, istiğfar, meczup, mümin, reşit, sabır, şeytan, temyiz, varis
İlginizi Çekebilecek Sohbet Deşifreleri

Dünyayı üç talakla boşamak

Bize verilen nefs öldürülmesi gereken bir canavar değil. Tam tersi, olgunlaştığı zaman insana hizmet etmesi ve ruhlaşması mümkün olan kutsal bir varlık.

Son Podcast
#175 – Kendimizi Sonsuza Göre Akort Etmek

Rahmi Oruç Güvenç’in 13 Ocak 2013 tarihinde Ankara’da verdiği seminerin ses kaydının ikinci bölümü.

Güvenç, Hz. Muhammed, birlik ve var olanın güncellenmesi hakkında sohbet ediyor.